ARTIK UYANMAYACAK MISINIZ?
Öncelikle İstanbul'da ikamet eden hemşehrilerime ve ardından ülkemin 81 ilinde, İstanbul’da çocukları ve yakınları bulunan tüm yurttaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Öncelikle İstanbul'da ikamet eden hemşehrilerime ve ardından ülkemin 81 ilinde, İstanbul’da çocukları ve yakınları bulunan tüm yurttaşlarıma geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Dikkat buyurun, "yurttaşlarıma" dedim. Aslında sözlükte yer almayan ama anlam açısından yerinde bir kelime olan "depremzede aşlarıma" demek belki doğru bir kullanım değil; fakat ana temaya dikkat çekmek adına anlamlı buluyorum. Zira hepimiz şahit olduk: 11 ilimiz yıkıldığında, İstanbul’da yaşayan vatandaşlarımız bu illere adeta kol kanat gerdiler. Belki bu ifade daha önce de çok kişi tarafından kullanılmıştır ama gerçekliği nedeniyle ben de tekrarlamak istiyorum:
*Türkiye’nin neresinde bir afet olursa olsun, İstanbul orayı ayağa kaldırır. Ama Allah korusun, İstanbul’da büyük bir deprem olursa, Türkiye İstanbul’u ayağa kaldırmakta zorlanır.*
Gelelim asıl meselemize… Bu sadece İstanbul’un değil, 81 ilimizin, 922 ilçemizin ve tüm köylerimizin ortak sorunu olmalıdır. Ancak bu yazıyı kaleme alma sebebim, İstanbul’da yaklaşık beş saat önce meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremdir. Bu nedenle, ana temam İstanbul’da yaşanacak olası büyük bir depremdir.
İş yerim ile evim arasındaki mesafe yürüyerek 20 dakika. Ancak depremden sonra araçla yola çıktığımda tahminen yalnızca 500 metre ilerleyebildim. Düşünüyorum da… Allah korusun, yıkıcı bir deprem olsa, bu metropolde ambulanslar, yardım ekipleri, AFAD araçları Gebze’yi geçebilir mi? Aynı mahallede yaşayan bir baba evladına, bir kardeş diğer kardeşine ulaşabilir mi?
Bugünkü deprem gösterdi ki, bu neredeyse imkânsız. Yetkililer yardım malzemelerini ancak havadan ulaştırabilir. Ancak bu da enkaz altındaki bir cana fayda sağlamaz. Rabbim korusun… Büyük bir yıkımda, enkaz altındakilere ulaşmak neredeyse imkânsız olacak, kurtarma süreci yıllar sürecek ve can kaybı, bu gecikmeler nedeniyle on katına çıkacaktır.
Peki ne yapmalıyız? Kimler, neyi yapmalı?
*1. En başta, ülkeyi ve İstanbul’u yöneten hiçbir kişi hırsız olmamalıdır.*
2. Belediye başkanları veya yetkililer hırsızlık yaptığında, hangi partiden olduğuna bakılmaksızın — İmamoğlu örneğinde olduğu gibi — görevden alınmalı, yargılanmalı, gerektiğinde mal varlığına el konulmalıdır. Akrabaları ve yandaşlarının da mal varlıkları araştırılmalıdır.
3. Göreve getirilecek kişiler namuslu, şerefli ve dürüst olmalıdır. Onların birinci önceliği ise *deprem ve kentsel dönüşüm* olmalıdır.
4. Halk, oy verirken dürüst ve ehil olmayan kişilere destek vermemelidir. Bir kişi hırsızlık yaptıysa, onun peşinden gidilmemelidir.
5. Müteahhitlerin ve mühendislerin malzemeden çalmasını önlemek için kanunlar çok daha ağır olmalıdır.
6. Hangi parti olursa olsun, o partiden seçilen kişi görevini kötüye kullanıyorsa, *parti liderleri de* hukuken ve siyaseten sorumlu tutulmalıdır.
7. Yapılan her projede, özellikle büyükşehirlerde, binaların depreme dayanıklılığı sıkı şekilde denetlenmelidir.
8. Kamu binaları, hastaneler, yollar, köprüler ve viyadükler depremde yıkılırsa, yapan da yaptıran da yargılanmalı, çıktıktan sonra siyaset yapmaları ve kamuda görev almaları yasaklanmalıdır.
9. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim müfredatına depremi ve afet bilincini kapsayan uygulamalı dersler eklemelidir. Ezberci eğitim sisteminden vazgeçilmelidir.
*Artık topyekûn uyanmalıyız.*
Bu gaflet uykusundan çıkmalı, hırsızlığa meyilli olmayan, ahlaklı nesiller yetiştirmeliyiz. Deprem ve ülkemiz başlığı altında acil bir eylem planı hazırlanmalı ve hemen uygulanmaya başlanmalıdır.
Sevgili gazete ve haber sitesi takipçileri, değerli Türkiye halkı; çocuklarınıza vereceğiniz en büyük nasihat, *dürüstlük, dürüstlük ve yine dürüstlük* olmalıdır. Bu sayede daha kaynağında önlem alabiliriz.
Biz bunu yapmadığımız sürece, depremler değil, biz birbirimizi ve kendimizi öldürmüş oluruz.
Düşünün… İki dönemdir İstanbul’da belediye başkanı seçilen ve şu anda yolsuzluktan tutuklu olan bir şahıs için hâlâ eylem yapılabiliyor. Aynı halk, geçmiş dönemlerde “Ben mi hazırlayacağım İstanbul’u depreme?” diyen birine hesap sormuyor. Üstelik bu kişi seçim vaatlerinde “Beş yılda 100 bin binayı yenileyeceğim” demişti. Neden bu vaadi yerine getirmediğini sorgulayan yok.
Bu zihniyetle yaşadığımız sürece depremler elbette olacaktır. Ancak asıl sarsıntı, bu ahlaki çöküş, bu zihinsel ve vicdani enkazdır. Sonra da kendi kendimize, “Neden bu kişiyi seçtim, neden bu binayı aldım?” diye hayıflanırız.
Önlemlerimizi önceden almak zorundayız. Depremle birlikte yaşanabilir bir halk, depremlerin yaşanabileceği bir ülke olmalıyız.
En derin sevgi ve saygılarımla,
Ramazan Özelmiş
Şair ve Yazar