02 Haziran 2025 Pazartesi
İşgal Gazze'de soykırımını sürdürüyor, şehit sayısı 4 bin 385'e yükseldi
HER YAŞAM DENEYİMİ BİZLERİN AKIL YOLUNA IŞIKTIR
PKK 11 Temmuz’da silah bırakıyor: Tören Süleymaniye’nin Twaswran köyünde yapılacak
ALKAYIŞ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER
Belediye karar aldı: Yere çöp atanlara 14 bin lira ceza - Videolu Haber
GÖLGE SAVAŞLARI- DEPREMLER, YANGINLAR, FELAKETLER
HERHALDE şu düşünceye itiraz edecek kimse yoktur: Hepimiz kusurluyuz, dolayısıyla hatalar yapıyor ve sonradan pişman olduğumuz davranışlarda bulunuyoruz. Peki, bu durum, hemen hemen her gün şahsen gördüğümüz ya da haberlerde duyduğumuz, büyük veya küçük olsun yapılan pek çok kötülüğün nedenini açıklar mı?
Kusurlu olsak da, asla çiğnenmemesi gereken ahlaksal sınırların olduğunu ve insanın isterse kötü davranışlardan kaçınabileceğini herhalde kabul ederiz. Ayrıca çoğu insan kasıtsız bir yalan ile düpedüz iftiranın ya da birine kazara zarar vermek ile kasten adam öldürmenin ayrı şeyler olduğu fikrine katılacaktır. Ne var ki, korkunç suçlar genelde toplumdaki sıradan görünen insanlar tarafından işleniyor. Peki neden? Acaba insanlar neden kötülük yapıyor?
Başta Kur-an’ı Kerim Olmak üzere bazı kaynaklar bu konuya ışık tutar ve insanların bile bile kötü şeyler yapmasının temel nedenleri hakkında doğru bilgiler verir. Şimdi Kur-an’ı Kerim’de ve bazı kaynakta ne dendiğine bakalım;
• Kötülük işleyenlere gelince, ancak işledikleri kötülüğün cezası neyse onu görürler. Onların yüzlerini bir utanç ve aşağılık duygusu kaplar. Allah’ın azabına karşı onları koruyacak hiç kimse yoktur. Yüzleri sanki kapkaranlık gece parçaları içine gömülmüş gitmiştir. Bunlar da cehennemin yoldaşıdırlar ve orada ebedî kalacaklardır. (Yunus Sûresi 27. Ayet)
• “Baskı hikmetli kişiyi delirtir”
İnsanların bazen koşulların zorlamasıyla, normalde yapmayacakları şeyleri yaptığını kabul ederiz. Hatta bazıları zorluk ve haksızlıkları kendi yöntemleriyle çözmek için suç bile işleyebilir. Bir kitap şöyle diyor: “Birçok durumda insanları terörist olmaya iten başlıca etken, değişmez gibi görünen siyasal, sosyal ve ekonomik sistem yüzünden yaşadıkları büyük hayal kırıklığıdır” (Urban Terrorism).
• “Her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir”
“Herkesin bir fiyatı vardır” sözünü duymuşuzdur. Bu söz, yeterince para teklif edildiğinde iyi insanların bile görgü ve ahlak kurallarını çiğnemeye hazır olduğu anlamına gelir. Normal koşullarda cana yakın ve nazik görünen bazı kişiler, işin içine para girince bir anda başka bir insana dönüşebilir, düşmanca davranan itici biri haline gelebilir. Şantaj, gasp, dolandırıcılık, adam kaçırma, hatta cinayet gibi açgözlülükten kaynaklanan suçlar buna örnektir.
“Kötü işin cezası hemen verilmiyor, bu yüzden de insanların yüreği kötülük yapmaya daha da kararlı oluyor”
Ayetin de dikkat çektiği gibi insan, yetkililer görmediği sürece her şeyi yapabileceğini düşünmeye eğilimlidir. Otoyollarda hız sınırını aşanlar, sınavlarda kopya çekenler, devleti dolandıranlar ve daha da kötü şeyler yapanlar buna örnektir. Normal şartlar altında kanunlara uyan insanlar, yakalanma korkusu duymadıklarında veya kanunlar tam olarak uygulanmadığında, aslında yapmayacakları şeyleri yapma cesareti buluyorlar. Arguments and Facts dergisinde “suçluların cezadan ne kadar kolay kurtulabildiklerinden” bahsediliyor. Dergi şunları ekliyor: “Görünüşe bakılırsa, bu kolaylık sıradan vatandaşları en vahşi suçları işlemeye teşvik ediyor.”
“Herkes kendi arzusu tarafından sürüklenip aldatılarak sınanır. Arzu gebe kaldığında günah doğurur” (YAKUP 1:14, 15).
Bütün insanlar kötü şeyler düşünmeye eğilimlidir. Yanlış davranışlarda bulunmamız için her gün önümüze sayısız teklif ve ayartma çıkıyor. Kutsal Kitap zamanlarında İsa’nın takipçilerine şöyle denmişti: “Karşınıza çıkan ayartıcı durumlar herkesin karşılaştığı türden şeylerdir” (1. Korintoslular 10:13). Yine de sonuç kişinin yaptığı seçime bağlıdır. Kişi kötü bir düşünceyi zihninden hemen atabilir ya da üzerinde düşünmeye devam edip o fikrin zihninde yer etmesine izin verebilir. Yakup’un Tanrı ilhamıyla uyardığı gibi, eğer biri yanlış arzuların ‘gebe kalmasına’ izin verirse, bunun kötü davranışlarla sonuçlanması kaçınılmazdır.
“Hikmetlilerle aynı yolda giden hikmetli olur; akılsızlarla ilişkide olan ise zarar görür”
Arkadaşlarımızın üzerimizde –olumlu ya da olumsuz yönde– büyük bir etkisi olduğunu inkâr edemeyiz. İnsanlar sık sık arkadaş kurbanı olduklarından veya yaşıtlarının baskısı yüzünden, aslında hiç niyetli olmadıkları şeyler yapıyor ve bunun korkunç sonuçları oluyor. Kutsal Kitapta “akılsızlar” sözcüğüyle zekâdan yoksun kişiler değil, Tanrı’nın Sözündeki değerli öğütlere kulak asmayan kişiler kastedilir. Genç ya da yaşlı olalım arkadaşlarımızı ve beraber vakit geçirdiğimiz kişileri akıllıca, yani Kutsal Kitap standartlarına göre seçmezsek ‘zarar görmemiz’ kaçınılmazdır.
Bu ve başka pek çok Kutsal Kitap ayeti sıradan insanların neden kötü, hatta dehşet verici şeyler yaptığını net bir şekilde açıklar. İnsanları korkunç şeyler yapmaya iten etkenleri anlamak faydalı olsa da, acaba durumun düzeleceğine dair bir ümit var mı? Evet, İslam Dini ve Kur-an’ı Kerim insanların neden kötü davranışlarda bulunduğunu açıklamakla kalmaz, artık böyle kötülüklerin ortadan kalkacağını da vaat eder. Acaba Kutsal Kitapta tam olarak ne tür vaatler bulunuyor? Dünyadaki tüm kötülükler gerçekten sona erecek mi? Gelecek makale bu soruları yanıtlıyor.
İnsanın “karanlık tarafı” veya Jung psikolojisine göre “gölgesi” aslında, görmek istemediği tarafları ifade eder. Acılar, kasvetli hikâyeler, utanma, geçmişten gelen yaralar, kendine ait olmayan parçalar… Hepimizin içgüdüleri, son derece anlaşılabilir bir şekilde bu karanlık taraflardan kaçar. Üstelik birçoğumuz bunu yaparken ne kadar büyük bir yanılgı içine düştüğünün farkına varmaz.
Yaşama başlarken ana rahminde geçirdiğimiz yaklaşık 280 günlük huzur veren sıcak ve güvenli karanlıktan, gözlerimizi kamaştıran, bizi üşüten ve ürküten aydınlığa doğru çekiliyoruz. O andan itibaren artık hiç bir şey öncesi gibi olmuyor, yaşama tutunma ve var olma mücadelesinin içinde buluyoruz kendimizi..
Doğduğumuz andan itibaren, genetik programımızda yüklü olan “Yaşam enerjisi” ni harekete geçirecek olan temel bir itkiye ihtiyaç var ve aslında buna doğuştan sahibiz. Bu itki (güdü) Fransız felsefeci Henri Bergson’un tanımıyla “Elan Vital” dediğimiz ve yaşam atılımı olarak Türkçeleştirebileceğimiz potansiyel güçtür.
Ne işe yarar bu Elan Vital? Yaşama isteğinin kaynağıdır. Tüm yaşamsal itkilerimizin (açlığını giderme, cinsel doyum sağlama, tehlikelerden korunma, gerektiğinde savaşma, sevme ve sevilme, saygı görme vb.) bizi zorladığı eylemlerimizin ana yakıtıdır.
Doğduğumuz andan itibaren yaşamda her şey yolunda giderse -ki bunun tam olarak gerçekleşmesi mümkün değildir- o zaman yaşam enerjimiz ideal düzeydedir ve mutlu, verimli ve yaşam doyumu sağlayan bir birey olma olasılığımız en yüksektedir. Ancak ne yazık ki hepimiz bu kadar şanslı değiliz.
Ebeveyn tutumlarından başlayarak birçok psiko-sosyal faktör belli ölçülerde olumsuz yönde bizi ruhsal yaralanmalara maruz bırakabilmektedir. İşte bu irili ufaklı tüm yaralanmalar içimizdeki karanlığın temellerini oluşturur. Bunların bir kısmını onarabilmiş olsak da, önceleri küçük karanlık noktalarla başlayan karanlık gittikçe birleşmeye, büyümeye başlar. Sonunda ruhumuzda bir tümör gibi onarılması zor büyük bir karanlığa dönüşür.
Unutmayalım ki karanlığı aydınlığa dönüştürmek ve o ampulü yakmak için düğmeye biz basacağız ve karanlık yanımızı ke dimi aydınlatacağız
3 Kısımda ele alacağım konumuzun ilk başlığını şu güzel sözler ile tamamlamak istiyorum…
“Aydınlık yerdeki karanlık değil,
Karanlık yerdeki aydınlık ol!
Ve Unutma ki;
Karanlık aydınlıktan korkar…
Feyman ADIYAMAN
İnsan yaşamını gözden geçirdiğimizde, kişilerarası ilişkilerin hem sıkıntılarda, hem de mutluluklarda çok büyük bir yer kapladığını görüyoruz. Sanata, edebiyata konu olan ve günlük hayatımızı da önemli ölçüde etkileyen sevgi, aşk, öfke, zafer duygusu, kayıp acısı, utanma, intikam duygusu gibi duygular, diğer kişilerle olan ilişkilerimiz sonucunda uyanan duygulardır. Aslında insan yaşamının kendisi kişilerarası ilişkiler üzerine kurulmuştur. Yaşam içinde kişiyi en fazla etkileyen olaylara baktığımızda da karşımıza, kişilerarası ilişkilerin belli biçimler almasıyla gelişen olaylar çıkmaktadır: Evlilik, doğum, iş hayatının başlaması ya da bitmesi, boşanma, kavga, cinayet, savaş vb.. Yalnız olduğunuzda bile, diğer insanları duygu, düşünce ve hayallerinize konuk edersiniz. Kişilerarası ilişkilerin egemenliğini sürdürdüğü bir dünyada da elbette sorunların birçoğunun kaynaklandığı ya da yuvalandığı yerler ilişkilerdir.
İletişim doğrusal (tek yönlü) değil, dairesel bir süreçtir. Kişilerarası iletişimde verilen herhangi bir mesaj, bu mesajı alan kişi tarafından belli bir biçimde algılanır ve bu algı sonucunda ortaya olumlu ya da olumsuz bir tepki çıkar. Buna kişilerarası geribildirim diyoruz. Örneğin, arkadaşınızın sizi aramamasına kırıldığınızı hisseder, bu duygunuzu ona söylerseniz, arkadaşınıza o davranışının sizi nasıl etkilediği konusunda bir geribildirim vermiş olursunuz. Ya da hoşunuza giden bir armağan aldığınızda, bu olumlu duyguyu armağanı veren kişiye iletirseniz, ona olumlu bir geribildirim vermiş olursunuz. Geribildirim olumlu da olsa olumsuz da olsa, mesajı gönderen kişinin, mesajın nasıl algılandığını ve bu algının duygu, düşünce ve davranış düzeylerinde ne gibi etkiler yaptığını görmesi açısından önemlidir.
Aldığınız bu geribildirim sizin duygu ve düşüncelerinizi etkileyerek davranışlarınızda bazı değişiklikler ortaya çıkarır. Ya siz de canlılığınızı yitirirsiniz, ya da dinleyicilerin dikkatini kazanmak için anlatımınızı cazip hale getirmeye çalışırsınız. Sizin davranışlarınızdaki değişiklik de dinleyiciler için yeni bir mesaj oluşturarak onların duygu, düşünce ve davranışlarında yeni etkiler yaratır.Eğer bir iletişim durumu söz konusu ise, burada mesajı verenin davranışı, mesajı alanın davranışından bağımsız olamaz. Bütün iletişim durumlarında veren ve alan arasında bir etkileşim söz konusudur.
Görüldüğü gibi dairesel mesaj alışverişi, iletişimi durağan değil dinamik bir süreç haline getirmektedir. Bu süreç içinde siz de dinleyiciler de hem mesaj alan hem de veren rolündesinizdir. Kişi bu rolü üstlendiği bütün durumlarda iletişim süreci içindeki diğer kişi ya da kişileri etkileme potansiyelini de taşır. Kuşkusuz kişiler dışında iletişimi etkileyen başka unsurlar da vardır (kültür, ilişkinin türü ve roller, mevsim, yer, hava durumu v.s.) Ancak burada ele alacağımız etkiler kişilerin kontrolü altında olan davranışsal etkilerdir… (! )
Feyman Adıyaman
Araştırmacı Yazar
Geçen çıkan gazete sayısında kendimizi tanımak ve keşfetmekten kısaca bahsetmiştim…
Şimdide bunların yolları nelerdir nasıl yaparız bu konulara değinelim…
1. Kendi Zaman Çizelgeni Oluştur
İlk yapman gereken, kendine sessiz bir ortam oluşturup kendinde neleri sevmediğini, neleri değiştirmek istediğini, gelecek hayallerini ve hedeflerini bir deftere yazmaktır. Daha sonra, kendinde beğenmediğin ve değiştirmek istediğin şeyler için neler yapabileceğine dair ufak notlar alabilirsin. Aldığın notları bir zaman çizelgesi haline getirdikten sonra, başardığın her bir adımın üzerini çizebilir ve kendindeki değişimleri kolayca takip edebilirsin.
2. Doğru ve Yanlışlarınla Yüzleş
Kim olduğunu anlamanın en iyi yollarından biri de yanlış ve doğrularınla kendini kabul etmektir. Çünkü birçok kişi, hatalarının farkındır ama bunları kabul etmek istemez. Senin de bazı hataların olabilir. Öncelikle bu hatalarını kabul ederek onlarla yüzleşmeli ve kendine göre dersler çıkarmalısın.
3. Kendini Yalnızlığa Bırak
Kendini keşfetmek için kendini derin bir yalnızlığın içine bırakabilirsin. Beklentilerden, konuşmalardan, gürültüden, sosyal medyadan ve üzerine gelen tüm baskılardan kurtulmak için kendine zaman ayırmalısın. Böylece zihnindeki tüm kargaşadan ve olumsuzluklardan kurtulabilirsin. Bunun için uzun yürüyüşler yapabilir ya da sakin bir parkın bankında oturarak kendi sessizliğini dinleyebilirsin.
4. Kendine Güvenmeyi Öğren
Güven duygusu, kendini tanımanın merkezinde yer alır. Eğer kuvvetli bir öz güven duygun yoksa başkalarının söyledikleri sözlerden çok etkilenecek ve neyin uygun olup olmadığı hakkında kendi fikrini savunamayacaksın. Bu nedenle kendine inanmayı ve kendi duygularına güvenmeyi öğrenmelisin. Bunu başardığında yeni benlik duygun gelişecek ve kendini daha özgür ve cesur hissedeceksin. Bunu hemen başaramadın diye umutsuzluğa kapılma. Biraz sabırlı ol ve yeteneklerine güvenmekten asla vazgeçme. Her şey zamanla yoluna girecek.
5. Kendine Temiz Bir Sayfa Aç
Kendi ahlaki davranışlarını geliştirmeye gayret edip onlara bağlı kalmalısın. Eğer daha önceleri kötü alışkanlıkların varsa bu alışkanlıklardan hemen kurtulmalısın. Kendi başına başaramayacağını düşünüyorsan, profesyonel bir yardım alıp gelecek hayatına temiz bir sayfa açıp başlayabilirsin.
6. İnandıklarının Peşinden Git
Bir güzelliğe tutku ile bağlandığında ya da bir şeye inandığında, başkasının ne düşüneceğini umursamadan onun peşinden gitmelisin. Çünkü bu hayat senin ve kendi masalını yaratmak için karşına çıkan fırsatları değerlendirmek de en büyük hakkın. O halde önüne çıkan engelleri aş ve kendini keşfet!
7. Kariyer Hedefini Belirle
Hayatını daha konforlu bir şekilde sürdürebilmen için, iyi bir gelire ve dolayısıyla iyi bir işe ihtiyacın olacaktır. Ancak kariyer hedefini belirlerken seni mutlu edecek ve hayallerini gerçeğe dönüştürecek mesleklerden birini tercih etmeyi deneyebilirsin.
Feyman Adıyaman
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.