22 Eylül 2025 Pazartesi
İşgal Gazze'de soykırımını sürdürüyor, şehit sayısı 4 bin 385'e yükseldi
HER YAŞAM DENEYİMİ BİZLERİN AKIL YOLUNA IŞIKTIR
Topluma Değer Katan Öğrenci Hedefliyoruz
ALKAYIŞ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER
Belediye karar aldı: Yere çöp atanlara 14 bin lira ceza - Videolu Haber
GÖLGE SAVAŞLARI- DEPREMLER, YANGINLAR, FELAKETLER
Bir köydeyiz. Tütün saplamasına yardım ediyoruz.
Hava sıcak, tütün kokuyor.
Bize biraz ilginç ve zevkli gelse de onlar gerçekten bitkinler, çok yorgun görünüyorlar.
Köyde herkes aynı durumda, çalışmasalar aç kalacaklar.
Yıllık nafakaları bu tütüncülük yapmakla kazanıyorlar.
Herkes çalışmak zorunda.
Kadın, erkek çocuk, yaşlı, genç, herkese illa ki bir iş olabiliyor.
Gözleri görmeyen çok yaşlı teyze bile oturmuş, tütün saplıyor.
Yılların vermiş bir tecrübeyle yardımsız, görüyormuş gibi, şişlere tütün saplayabiliyor.
Sabahın 04’de kalkıyorlar, tütün tarlasına gidiyorlar, öğle vaktine kadar toplayıp çuvallara koyuyorlar.
Yemek yiyip tütün saplamaya, iplere çekmeye başlıyorlar.
Bu işlemler sulu tütün için geçerli.
Eğer Ege tütünü ise, getirilen tütün makinelerle filelere kompresör yardımıyla doldurulan tütünler kurutmaya bırakılıyor, iskelelere asılıyor, iyice kuruduktan sonra, bu defa kuru bir yerde muhafaza ediliyor.
Tüm bu işlemler yapılırken, bir bakıyorsunuz gece saat 11, 12’leri bulmuş.
Gece yarısını geçince, ancak uyuyabiliyorlar.
Saat 4 oldu mu, yine kalk, yine tütün kırımı, toplanması ve yine saplama, iplere çekme, yine iskeleye asma.
Durmak yok yani.
İnsanlar ya bunu yapacak, ya da ırgata çevre illere gidecek, başkalarına çalışacak.
Para kazanmak onlar için zor yani.
İş çok, uyku yok, yorgunluğun da haddi hesabı yok.
Bazen çocuklar, kadınlar oturdukları yerde uyuyakalıyorlar.
Yemek yiyecek zamanları bile olmuyor, uyku adeta gözlerinden akıyor, çok hareketlilikten zayıf ve cılız kalmışlar.
Yine de hallerinden memnunlar, en azından çoluk çocuk ailece iç içeler, çalışıyorlar.
Hallerinden, memnunlar, memnun olmak zorundalar, başka çareleri yok.
Bazen, çocukları isyan ediyorlar.
Bazı gençler, kaçmanın yollarını arıyorlar.
Bazıları, okulun dört gözle açılışını bekliyorlar.
Çok çalışıp, Üniversite okuyup, bir işe girip, bu rezillikten, bu köy yaşamından kurtulmaya can atıyorlar.
Yani onlar için hayat zor, ama başka çareleri yok.
Bir günlük de olsa biz o günkü – bize zevkli, ilginç geliyor- işi bitirip dönüyoruz, onlar yapmaya devam ediyorlar, gönülsüz ve isteksiz de olsa.
Çünkü başka çareleri yok.
Çünkü başka alternatif ürünleri yok.
Çünkü kaderleriyle baş başa bırakılmışlar.
Çünkü devlet tütün ekimini yasaklamış, ancak kaldırdıkları tütünleri şirketlere satabiliyorlar.
Çünkü Amerika sigaraları alınıp, onların tütünleri görülmüyor.
Ha, her şeye rağmen, eğer yağmur yağıyor, rüzgâr esmiş, fırtına kopmuşsa, işte o zaman daha da kötü oluyor.
Ya tütün dalında bozuluyor ya iskelede kuruyup, bozuluyor ya da yağıştan küfleniyor.
Tütün, tütün, illa da tütün.
Zor iş vesselam!
Kerim BAYDAK
[email protected]
Yaş kemale erdiğinde, vardığımız noktada, mutlak sona yaklaştığımızda anlarız eskittiklerimizi.
Bazı yaşananlar, bize dünmüş gibi gelse de aslında o kadar uzun zaman geçmiştir ki aradan.
Şöyle dönüp arkaya baktığımızda, her şey anılarda tozlanmıştır.
Düşünürüz, hüzünleniriz, duygusallaşırız, gözlerimiz buğulanır.
Çoğu zaman, birçok yerde konuşurken, “Eskiler bir başkaydı” diye başlarız hep cümlelerimize, derinden “ah”lar çeker dururuz.
Hani haksız da değiliz/değiller yani!
Bazıları “yaşlılık,” bazıları “eskiye özlem” derler.
Artık ne derlerse desinler, ama gerçek olan budur.
***
Aslında şu an da, her şey o kadar hızlı ve değişen o kadar çok şey oluyor ki; hayatımızda geçmişe özlem duymamak elde değil.
Mesela, yakın bir zamana kadar televizyon kanallarımızdan sadece TRT 1 vardı.
Çeşitli çizgi filmlerimiz vardı.
Uçan Kaz, He-Man, Şeker Kız Kenndiy…
Çocukça ruh halimizle bunları izlemek için önce haberleri mecburen dinlerdik.
Daha sonra işitme engellileri haberlerini izlerdik. (Bazen diyorum, acaba o zamanlar işitme engellilere daha mı çok önem veriliyordu?)
***
Eskiden pantolonlarımız lastikliydi.
Şalvara benzerdi.
Ayakkabılarımız Zile lâstiklerdi.
Haa!! Unutmadan kumanda daha icat edilmemişti.
Televizyonumuzun kumandası evin en küçüğüydü.
Yani bizlerdik.
Yine de mırın kırın etmezdik.
Mızmızlanmazdık, bir şeylere yaramış olmak, bilakis hoşumuza giderdi,
***
Eskiden çat kapı gelen misafirlerimiz olurdu.
Şimdilerde ki gibi misafir kabul etmemek için, bin bir takla atılmaz, birçok yalana başvurulmazdı.
Tabi daha çok televizyon seyretmeye gelirlerdi.
Her yerde, herkesin evinde yoktu.
Onlarla beraber çaylar içilir, çerezler yenirdi.
Ne kadar da tatlı bir ortam oluşurdu.
“Komşuda pişen, bize de düşer!” hesabı, herkes yapılanlardan faydalanırdı.
Mesela, mahallede birinin bisikleti varsa, hepimizin varmış gibi binerdik.
Kerim BAYDAK
[email protected]
Asansöre binmiş, işe gideceğim.
Alt katlardan birinde, liseye yeni başlayan bir kızımız bindi.
Elinde telefon, tek elin parmakları yetmezmiş gibi, iki elin parmaklarıyla bir şeyler – sanırım mesaj- yazmaya başlıyor.
Başı önde, nasıl asansöre bindiği belli değil.
Allah muhafaza, asansör olmasa, boşluğa düşüp gidecek, farkında değil.
İnsanlarla muhatap olmamanın en kolay ve geçerli yolu.
Birine bakmayacak, görmeyecek, ilgilenmeyeceksen; hemen telefonla uğraşacaksın ya da uğraşıyor gibi yapacaksın.
Z kuşağı gençliğinin tüm özelliklerini üzerinde barındıran bir kızımız.
Biz mi, evet biz de X kuşağı sınıfında anılıyoruz sanırım.
Belki de kuşak farkından olsa gerek, bir “merhaba” bile demedi.
Ben de “bakıyorum da telefondan başınız kalkmıyor, bir selam verseniz olmaz mı?” deyince; “ya amca! “ ancak diyebildi.
Daha da konuşmadı, ancak benden önce asansörden çıkıp, apartman kapısını bana açtı.
Yine de sağ olsun, o kadarını düşündü, düşünebildi, telefonundan başını kaldırarak.
“İyi dersler kızım!” dedikten sonra, hızlıca uzaklaştı.
Gençleri oyalayacak, boş zaman geçirecek, gerçek sosyal hayattan koparacak o kadar çok sanal, sözde sosyal paylaşım siteleri var ki, gerçek hayata zaman bile kalmıyor.
Kuşaklar arası çatışmaların en büyük sebebi olan bu siteler, gençlerimiz pençesine almış, yok ediyor.
Bizler X kuşağıyız, bizden önceki kuşakları görmedik.
Y kuşağını gördük, Z kuşağıyla kıyaslanıyoruz.
En çokta 2020 yılından sonraki ALPHA kuşağıyla uğraşıp duruyoruz.
Bütün hayatları, yemeleri, içmeleri, vakit geçirmeleri, hep telefon, tablet, bilgisayar olmuş.
Z kuşağı ve ALPHA kuşaklarının durumları ortadayken, BETA, GAMA ve sonraki kuşakların durumunu tahayyül bile edemiyorum.
Odadan odaya, evde telefon, iş’te telefon, arabada, yolculukta telefon, yolda telefon, lokantada, kahvede telefon, misafirlikte, trafikte, kazada, kavgada, tartışmada, sohbette, muhabbette, sınıfta, yolda yürürken, sabahlara kadar yatakta hep telefon…
Elinde telefon, gözler dalgın, beyin uyuşmuş gibi, çoğu zaman ya bir insana, ya bir duvara, levhaya, ya bir hayvana, ya bir araca çarpıp, neye uğradığını şaşırıp, akılları başlarına geliyor, ama iş işten geçmiş oluyor.
Telefonlar bedenimizin bir uzvu haline geldi, onsuz bir beden uzvu eksik kalıyor.
Ayda, yılda pikniğe gidersin, orada bile telefon.
Ya Allah aşkına, bari piknikte, kırda, bayırda, dağda ormanda olmasın ya!
Bari orada gerçek hayatın, yeşilin, toprağın, börtü-böceğin, temiz havanın farkına varın ya!
Kerim BAYDAK
Sokakta yaşayan çocuklar ve bu çocukların müptelası olduğu madde bağımlılığında her geçen gün artış gözleniyor.
Hiç kimsenin doğarken tercih yapma lüksü yoktur.
Aile, toplum, devlet, ülke gibi yer seçme şansımız asla yoktur.
Onları sahiplenen ailelerin halleri doğrultusunda, öyle veya böyle olurlar.
Çocuğun doğduğu ailenin durumu, yaşadığı çevre, girdiği arkadaş ortamı, ekonomik bir takım faktörler, çocuğun yaşamının şekillenmesinde büyük bir rol oynar.
Çocuk, dürüst, ahlaklı, erdemli bir ailenin ferdi olur ya da sokak çocuğu, içki, kumar, esrar, eroin, bali, tiner gibi bir takım madde bağımlısı olarak yaşamaya başlar.
Belki ailevi ve ekonomik sorunlar, onu bu duruma getirmiş olabilir; ama aslında bunda kişisel olarak, toplum olarak bizim de suçumuz yoktur diyemez. Onlara yeterince sahip çıkabilseydik, geleceğine dair olumlu adımlar atabilseydik, belki de şimdi bunlardan bahsetmiyor olacaktık.
Madde bağımlısı olan çocukların yaşam tarzına baktığımızda, genellikle parçalanmış ailelerden, ekonomik durumu çok kötü olan ailelerden olduğunu görebiliriz.
Gerek aile olarak, ebeveynler olarak, gerekse toplum olarak sahiplenemediğimiz bu çocuklarımız, çocuk yaşta, taze gonca birer gül gibi solmakta ve zamansız düşen bir meyve gibi, ağaç altında yok olup gitmekteler. Aynı zamanda, bir insanlık görevimiz de olan bu çocuklara sahiplenme duygusu ve mecburiyetiyle geleceğimize ancak güvenle bakabilir, genç, dinamik, zinde ve sağlam bir nesle sahip olabiliriz.
Hemen her gün basında yürek burkan, iç acıtan, yakan hikâyeler ve haberlerle üzülüyoruz, yıkılıyoruz. Sevgisiz, şefkatsiz, yuvasız, yarınsız, geleceksiz bir yaşam tarzına olan susayışlarını, arzu, istek ve beklentilerini, madde bağımlısı olmakla unutmaya çalışıyorlar.
Belki onlara kızıyoruz, kin ve nefretle bakıyoruz, her an bize bir şey yapacaklar diye korkuyoruz, bir o kadar da utanıyoruz ve utanmamız da gerekiyor. Belki de bu utanma duygumuzu, bakmayarak, görmeyerek ilgilenmeyerek, önemsemeyerek, gidermeye çalışıyoruz.
Madde bağımlısı bu çocuklara, biraz daha duyarlı olmak zorundayız. Kişi, aile, toplum, bu işle ilgili kurum ve kuruşlar olarak, imkânlar ölçüsünde, gücümüz nispetinde, elimizden geleni yapmalıyız, yapmak zorundayız. Çaresiz durumda olan bu çocuklarımıza karşı önyargılarımızı bir kanara bırakarak, ellerimizi uzatmalıyız.
Unutmayalım ki, herkes sorumsuz bir ailede, meşru olmayan ilişkiler neticesinde bir sokak çocuğu ve madde bağımlısı olabilirdi.
Onları kaderlerine terk etmeyelim, onlara yardımcı olalım.
Devletimiz ve yetkili olanlar, üzerine düşeni yaptıklarından eminim, bundan da hiç şüphem yok Ancak yetersiz olduğu kanaatindeyim. Belki daha fazlası da yapılabilir.
Bu çocuklarımız, toplumsal büyük bir yaradır, hem de cerahatli bir yara. Bu çocukları bu duruma getirenlere, çeşitli caydırıcı cezai müeyyideler verilsin
Aile, etkili, yetkili, hükümet ve toplum el ele vererek, bu sokak çocuklarına ne gerekiyorsa acilen yapılması lâzımdır.
Çünkü madde bağımlısı bu çocuklar, böyle olsun istemediler.
Onlara sahip çıkmalıyız, çünkü onlar başkasının değil, senin, benim, sizin, hepimizin çocuklarıdır.
Kerim BAYDAK
Gerçeklerle karşılaşmak zordur ve sıkıntılıdır.
Hele yüzleşince, kabullenmesi kadar zor ve ruhuna sancı veren bir şey yoktur.
Her gerçekle karşılaşmak; ya yolun sonudur ya da yeni bir yolun başlangıcıdır.
Bazen insan “tamam artık, bitti, bundan sonrası olmaz” derken, bir bakıyorsunuz yepyeni bir başlangıç oluvermiş.
Yıllar, zaman, nehirde ki su misali akmaktadır.
Düşününce, “bitti” dediğiniz şeyin, yeniden başladığını, ağladığınız birçok şeye tebessüm ettiğinizi, güldüğünüzü görürsünüz.
Alışamıyoruz bir türlü, korkuyoruz, yabancılaşıyoruz…
İşin ilginci de nedir biliyor musunuz?
Siz kaçtıkça, onlar gelip sizi buluyor.
Hem de yapışırcasına!
***
Bulunduğun yerin ve sahibi olduklarının-bahsedilenlerin kıymetini iyi bilmek gerek.
Öyle afra tafralara girmenin bir anlamı ve manası yoktur.
Her an, her şeyin olmasının muhtemel olduğu bir fani dünyada, hindi gibi kabarmak, deve kuşu gibi kafanı kuma gömmen gerekmez.
Canlılar zaman ve mekândan münezzeh değildir.
Farkında ve bilincinde olmak gerekir.
Bugün, biraz daha çok düşünmek gerek.
***
Allah hastane köşelerinde yatan hiç kimseyi, “keşke benim de ziyaretçim gelse” diye beklenti içerisinde, gözlerini kapıya bakar hale getirmesin.
Gerçekten çok zor!
Hele ziyaretine gittiğiniz kişinin serzenişine şahit olunca, bunu daha iyi anlıyorsunuz.
İnsanın her türlü ihtiyaçları dört dörtlük olduğu zaman, farklı arayışlara yöneliyor demek ki!
***
Geçmişte, birinden sıkça duymuştum, duyuyordum.
“İşi bileceksin, işe gitmeyeceksin!”
“Ayakta uyuyacaksın, otele para vermeyeceksin!” diyordu.
Tam da günümüzde ki bazılarına uyan bir muamele-yaklaşım.
Tam da 3 maymunu, hatta 4,5 maymunu oynayanlara uyan tabirler.
***
Elbette akıl herkeste vardır.
Herkesin düşünmesi farklıdır.
Olaylara bakış açısı, yorumlaması ve idrak etmesi, mevcut düşünme yetisiyle, ferasetidir.
Kerim BAYDAK
[email protected]