24 Ağustos 2025 Pazar
İşgal Gazze'de soykırımını sürdürüyor, şehit sayısı 4 bin 385'e yükseldi
HER YAŞAM DENEYİMİ BİZLERİN AKIL YOLUNA IŞIKTIR
Başkan Torunoğlu: “Hakediş Sürecindeki Aksamalar Üyelerimizi Mağdur Ediyor”
ALKAYIŞ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER
Belediye karar aldı: Yere çöp atanlara 14 bin lira ceza - Videolu Haber
GÖLGE SAVAŞLARI- DEPREMLER, YANGINLAR, FELAKETLER
Sevgili takipçilerimiz ve okuyucularımız size öncelikle gerçek bir olayı anlatacağım ve ondan sonra yazıma geçeceğim inşaallah
Gavs-ı Bilvanisi hazretlerinin (k.s.) Siirt vilayeti,
Kozluk kazası,
Gadir köyünde ikamet ettiği yıllarda.
Dergaha bir grup insan gelir
İçlerinde Abdülcelil isminde biri vardır.
Kozluk’ta kunduracılık yaparmış.
Eskiden eşkıyanın reisiymiş.
Şöyle anlatır Rabbim beni Gavs-ı Bilvanisi hazretleri (k.s.) ile karşılaştırdı.
Tövbe ettim.
Ondan sonra da kunduracılığa başladım.
Kozluk’ta da Seyda ismiyle tanınan bir hoca efendi vardı.
Doğuda büyük alimlere Seyda derler.
Seyda bana iki çift kundura ısmarladı.
Yakında bir düğünü olduğunu söyledi.
Kunduraları düğüne kadar yetiştirmemi istiyordu.
Biz de o pazar günü Gavs hazretlerine gitmek için minibüsü kiralamıştık.
Seyda gelerek bana nereye gideceğimizi sordu.
Olup biteni kendisine anlattım.
Bana verilmiş bir sözün var, bu iki çift kunduramı yetiştirmen gerekiyor, dedi.
Yetiştireceğim ama benim de bir şartım var.
Nedir o dedi.
Sende bizimle geleleceksin
Sözüm söz, ben de o zaman kunduralarını tam zamanında yetiştiririm, dedim.
Seyda kabul etti.
Birlikte minibüse bindik.
Gadir köyüne geldik.
Sabah Vaktiydi.
Bulunduğumuz yere hane-i saadetten, tepside bal, peynir ve yoğurt geldi.
Tepsiyi ortaya koyduk.
Seyda sordu…
Abdülcelil, senin şeyhin her zaman bal ikram eder mi ?
Hayır, şimdiye kadar hiç rastlamadım.
İlk defa bugün görüyorum !
Bu yiyeceklerin hangisi senin, hangisi benim ?
Sen hocasın, alimsin.
Bal da senin peynir de.
Benim gibi bir dervişe yoğurt düşse gerek, dedim.
Derken kahvaltı yaptık.
Sonra
Gavs hazretleri yemek yenilen divana geldi.
Sohbete başladı.
Hoca efendiye şöyle hitap etti.
Seyda bak dedi.
Şu dut ağacının yaprağı bu kadar büyük, meyvesi ise bu kadar küçük !
Allah meyveyi yaprak kadar, yaprağı da meyve kadar yapsaydı ne olurdu ?
Ne dersin, dedi.
Seyda…
Hikmet-i Huda…
Allah’ın hikmetinden sual olmaz.
Aynı soruyu bir daha sordu.
Sonra şöyle dedi…
Bir adam, bu ağacın meyvesinden daha kaliteli bir dut fidesi getirse ve bir çiftçi de bu fideyi o ağaca aşılasa ve o aşı da tutsa, ne olur ?
Aşılanan fidenin özelliği daha yüksek olduğuna göre, artık bu ağacın meyvesi daha büyük ve tadı da daha güzel olur.
Peki aşı yapan adam Allah’ın adetini bozmuş olur mu ?
Seyda, bu örnekleri de dinledikten sonra, kalbinde manevi ilme dair bir eksiklik olduğunu hissetti
Tasavvufa dair zihnindeki şüphelerin izale edildiğini idrak etti.
Tarikata girmeye karar verdi.
Ve Gavs – ı
Bilvanisi hazretlerini kendisine mürşit olarak kabul etti.
Hoca, şeyhle sedanın farkı nedir bilir misin ?
Tasavvufta / tarikatta şeyh olan söylediğini yapar.
Zahirde hoca / Seyda olan ise, çok söyler ama çoğu zaman da söylediğini yapmaz.
Bu örneği verdikten sonra öncelikle geçmiş zaman içerisinde tarikatlarımızın şeyhleri olarak bildiğimiz Allah dostları olduğuna inanmak
İslam’a hizmet ettiğinde inanmak istediğim bazı zatı muhterem insanlar ahirete intikal etti ve öldü kendilerine Allah tan Rahmet diliyorum.
Yani bazı hocaların dediği gibi değilmiş onlarda vakit tamam oldu mu ölüyorlarmış yok efendim Mahmut efendi hazretlerine Azrail gelmişte ruhuna almaya geldim demişte yok Mahmut efendi hazretleri de ben şimdi hazır değilim daha çok işim var demişte Azrail meleği de Allah Celle Celaluhuna sormuş
Allah Celle Celaluhu da demiş ki o zaman bırak ruhuna alma demiş ve Azrail işini yapmadan çekip gitmiş maalesef bu yalanı anlatan hoca efendinin bu ülkede binlerce müritleri var biliyor musunuz?
Kendilerinin Allah dostları olduğuna kalben inanmak istediğim bu muhterem insanlar öldükten sonra ne oldu peki ona bir bakalım.
Benim bildiğim bir Allah dostu ölmeden önce kendi soyundan olan yada olmayan bir zatı tarikat ehli olarak yetiştirir ve ölmeden vasiyet eder kendisi öldükten sonra onu Allah yolunda verilmesi gereken hizmetlerin aksamaması için görevlendirdiğini o vasiyette beyan etmesi gerekir
Bizde ise iş çığırından çıktı adeta bu hizmeti devralması gereken kişilerin sayısı arttıkça arttı mal mülk bölünmesinde sorun ve sıkıntılar ayyuka yükseldi.
Buda benim aklıma iki soruyu getirdi Birinci soru:
Allah yolunun yolcusu ise ölenler neden servet biriktir de arkasında kalanlar bu servet için bir birini yiyecek hale geldi.
İkincisi:
Geride kalan bu zerzevatları Allah yolunda hizmet için yetiştirdiyseler bunlar nasıl birbirine serveti bölüşmek için girdiler ki o servetin zaten Allah yolunda harcanması gerekmiyor muydu?
Demek ki büyük bir sıkıntı var maalesef
Servet biriktirmemesi gerekirken birileri biriktirdi
Sözde Allah’ın dostu olması gereken yetiştirilenlerde birbirine girdi.
Sevgili takipçilerimiz ve değerli Müslüman kardeşlerim ben hep şunu sorgulamışımdır.
Bir hoca kurs veya tekke açıyor ya bizde buraya yardım ediyoruz Allah rızası için Peki bu zatın geçimini sağlaması için bir maaş alması gerekiyor mu evet gerekiyor.
Bu maaş nasıl belirleniyor ve kim belirliyor bunu?
Eğer benim burada belirttiğim gibi sadece geçimini sağlamak için bir maaş belirleniyor ve bu hoca yada şeyh yada Seyda bu maaşı alıyorsa bu kadar servet nasıl elde edilebilir bu kadar para pul nasıl biriktirilebilir.
Yolu ALLAH yolu olan insanın Gazze de insanlar açlıktan ölürken eşinin ve kendisinin altında nasıl en lüks araba olabilir?
Olan müptezeller bu ülkenin otomobili üretildi TOGG’a binmek varken neden gavurun milyonlarca liralık lüks arabasına binersiniz?
İş adamı olsanız tamam diyeceğim de olan bizim bağışlarımızla Allah yolunda hizmet etmeniz ve sadece geçinmeniz gerekirken bu şatafatlı hayatlar nedir
Siz hocamınsınız? Yoksa holding yöneticisi mi?
Olan siz bu dine hizmet mi ediyorsunuz yoksa zarar mı veriyorsunuz
Yetiştirdiğiniz en büyük sözde âlim hoca Azrail görevini yapmadan geri gitti diyor ve Cehennem melekleri gelip bir adamı Cehenneme götürmek için alırlarsa ve bu adan derse ki ben bizim tarikatın Halidiye kulundanım dese bırakır ve götürmezler diyorsa biz sizin İslam dinine ve Kur’an a hizmet ehli insanlar yetiştiğinize nasıl inanalım.
Aklınızı başınıza alın artık bu ülkenin gerçek din alimleri ve Müslümanlara en çok bu dönemde ihtiyacı var
Çünkü siyaset dine hizmet etmiyor Siyasetçiler dini kullanıyor adam Yasin’i Şerif okuyor bir cenazede amma İstanbul un yarısını götürmüş neredeyse
İsrail in kurduğu İslam üniversitesinde mi yetiştiniz onların tezgahından mı geldiniz
İslam dinine zarar veriyorsunuz demeyeceğim çünkü Allah kitabı Kur’an’ı kuruyacağını ayeti kerimesinde ifade etmiştir.
Hicr Süresi 9.Ayetinde:
Şüphe yok ki, o Kur’an’ı Biz indirdik. Biz; her halde onu muhafaza da edeceğiz!
Demiştir Allah Celle Celaluhu bu açık beyanı varken İslam’a zarar veremezsiniz lakin İslam dininin gereği olan gerçek hükümlerini öğrenemeyen biz cahilleri Allah’ın yolundan ettiniz.
Artık yeter düşün yakamızdan uzak durun dinimizden.
Gerçekten alim ve Allah dostları olan hocalarımızı tenzih ediyor saygı ve hürmetlerimi sunuyorum
Gönül İnsanı olma yolcusu
Ramazan ÖZELMİŞ
Şair ve yazar
Yıl iki bin on altıydı on beş Temmuz’du
Bu millet yine tarih yazdı oyunu bozdu
Sanki otuz Ağustos bin dokuz yüz yirmi iki büyük taarruzdu
O gece vatan için can veren şehitler ölmez
Vatan hainleri darbeye kalkışmışlardı
Köprüleri hava alanlarını kapatmışlardı
Milletin meclisini bile bombalamışlardı
O gece tanklara göğüs geren şehitler ölmez
Baş komutan meydanlara inin diyordu
Millet tekbir sesleriyle gökleri inletiyordu
İstanbul sanki yeniden fetih ediliyordu
Yeniden diriliş için canını veren şehitler ölmez
Ömer Halis gibi yiğitler vardı yüreği Demir den
Şüheda fışkırıyordu vatanın her bir yerinden
Şehitlere sela okunuyordu minarelerden
Kurşunlara göğüs geren şehitler ölmez
Cumhurun başına kurulmuşken pusu
Hamam’dı elbette bizlere gece uykusu
Vatan sevdasıydı sevdamız bayrak tutkusu
Al bayrak için can veren şehitler ölmez
Birilerinin unuttuğu bir tek şey vardı
Milletin gücünü hesaba katmamışlardı
Hainler bunu çok geç anlamışlardı
Bir ölürsek te bin doğarız şehitler Ölmez.
Üç yüz elli can milyonlara hayat vermişti
Bayrak inmez vatanım bölünmez demişti
Böyle bir direniş tarihte görülmemişti
On beş Temmuz un yiğitleri şehitler ölmez.
15 Temmuz iki bin on altıda vatanımız, dinimiz ve milletimiz için can veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum
Şair Ramazan ÖZELMİŞ
İktidarı ister sevin ister sevmeyin, millî savunma sanayinde yaptıklarının yüzde yirmi beşini geçmiş dönemlerde yapmış olsalardı, bugün savunma sanayindeki, özellikle silahlardaki millî ve yerlilik oranımız en azından yüzde yüz olurdu.
Yüzde yüz diyorum çünkü şu anda bu iktidarın yaptığı büyük hamle yüzde yetmiş beşleri geçmiş durumda. Kimsenin ürettiği silahları neredeyse artık kullanmıyoruz. Bu da ateş çemberi olan bölgemizde artık bizim sözümüzün dinlenir hâle gelmesi demektir.
Bölgede iki tane veledi zina olan sözde devlet var: Başta İsrail, sonra Kıbrıs Rum Kesimi, bir de Yunanistan. Bunlar içlerinden birini kullanarak İslâm’a resmen savaş açtılar.
Bunların karşısında İslâm’a saldıranlara gıkını dahi çıkarmayan kâfirlerin, yani bunların çocukları gibi davranan bazı İslam ülkelerinin liderleridevar.
Onları da isim isim yazmama gerek yok. Bizi neredeyse Kâbe’mizden soğutan Suudi Arabistan liderini tek örnek versem bile yeterli olan, sesiniz çıkmıyor!
Bari ABD ile silah alma anlaşmaları yapmayın da ekonomik olarak güçsüz hâle gelsinler ve hatta belki de batacaklar.
Biz onların bütün ürünlerine boykot uygularsak…
Boykot dedim de aklıma takıldı; bu CHP’den hiç İsrail mallarına boykot çağrısı duydunuz mu?
Mesela ben duymadım.
Hatta onlara destek olsunlar diye yerli ürünlerimize resmen boykot çağrısı yaptı başkanları SELANİKLİ Özgür Bey.
Bu olaylar böyle cereyan ederken benim de her nedense tarihî bilgimden olsa gerek, aklıma İspanya’dan kaçan Yahudilerin Yunanistan ve dolayısıyla Selanik (bizim bayrağımız altında iken) Osmanlı Devleti tarafından buraya yerleştirilmeleri ve Sabatay Sevi olayları geldi. CHP liderlerinin bazıları —ilk kurucusu da buna dâhil— birçoğunun Selanik göçmeni olması ve hatta ilk kurucusunun heykelinin İsrail’de bulunması, adı Kemal iken ismini Kamal olarak değiştirmesi, Kamal’ın İbranice’de “ilah” sayılması vesaire vesaire… Neyse, şimdi sağlıklı olarak inceleyerek düşünelim de ona göre bir yere varalım inşallah.
Sakın yanlış anlaşılmasın; ben iktidar sevicisi değilim.
Ayrıca bizler objektif olmakla mükellefiz. Zaten iktidar da bu konuda böyle.
Filistin için aman aman da bir şey yapmıyor, belki de yapamıyor.
Orasını da içlerinde de, yönetimde değiliz, bilemiyorum.
Zaten konumuz da iktidar ya da muhalefetten kimi sevip sevmediğiniz değil can dostlarım.
Şöyle bir tarihi yavaş yavaş sayfa sayfa inceleyelim, gerçek yönüyle.
Mesela Kayseri Uçak Fabrikası ilk açıldığında fabrikanın elektriği yokmuş.
Jeneratörlerle çalıştırılmış.
Sonra tren yolu yapılmış ve büyük jeneratörler gelmiş. Hirfanlı Barajı yapılıncaya kadar elektrik böyle sağlanmış.
Kendi havaalanı olmadığı için kanatları at arabalarıyla boş arazilere çekilerek orada birleştirilmiş.
Fabrikanın inşası sırasında eşek, katır, deve bile kiralanmış.
Gıda ve giyeceğin tamamı Kayseri iç piyasasından karşılanmış.
Böylece marangoz, manav, hububatçı, terzi, ayakkabıcı, demirci, bakırcı gibi zanaatkârlara üretim yapma imkânı doğmuş.
Anneler oğullarıyla “Oğlumuz Tayyare Pavlikasında çalışır.” diyerek övünürken; devlet, yani o günkü CHP iktidarı, hiç istemediği ve destek vermediği için fabrika halk desteği ile fabrikadan öte bir eğitim kurumuna dönüşmüş ve tornacı, frezeci, kaportacı, kaynakçı, motorcu ustaları, şehrin metal sanayisinin temelini oluşturmuş.
Bu memleketin çocukları;
“Yoklukta uçak üreten, ürettiği uçakları hem satan hem de İran’a hediye edebilen kahramanlardır.”
Sonra ne olmuş?
Sonrası malum.
O kadar emek, millî servet heba edilmiş.
Fabrika yok edilmiş, uçaklar toprağın altına gömülmüş.
Metal parçalarından demir kaşık yapılmış ve uçak mühendisleri ev hapsinde tutulmuştur.
Böylece bir milletin geleceği yok edilmiş. Emperyalist Batı’ya uşaklık eden
CHP, halkımızın da maalesef geleceğini onlara ipotek etmiştir.
Hiç şüpheniz olmasın, o zihniyet bir daha fırsat bulup gelirlerse aynı yıkımı yapacaklardır.
Zaten diyorlar da, adam demez mi:
“Damat var orada, dokunacağız.”
Hainlere bakın
Sanki damat, İngiliz ya da İsrail büyükelçisinin damadı…
BAKIN DAHA NELER VAR, MESELA TÜRKİYE’NİN:
İlk yerli traktörü seri üretime geçirilmedi.
İlk yerli lokomotifin üretimi durduruldu.
Nuri Demirağ’a ait uçak fabrikası kapatıldı.
Vecihi Hürkuş’un uçması yasaklandı.
Nuri Killigil Silah Fabrikası havaya uçuruldu.
Şakir Zümre uçak bombası üretim fabrikası kapatıldı.
Türkiye’nin ilk yerli otomobili Devrim Arabası rafa kaldırıldı.
Emek Televizyon Fabrikası kapatıldı.
Dünyanın en iyi telefonu seçilen ASELSAN cep telefonu üretimi durduruldu.
Daha dün “Petrol yok.” denilerek üzerine beton dökülen kuyulardan petrol çıkarılmaya başlandı.
Eğer bunların önü kesilmese, biz bugün Almanya’yı, Fransa’yı, Japonya’yı değil; dünya, Türkiye’nin teknolojisini konuşuyor olurdu.
Ne yazık ki bunları yapanlar, sonra da utanmadan millete dönüp,
“Din bizi geri bıraktı.” yalanını söylediler.
Nasılsa gerçekleri bu halk bilmiyordu. Böylece bir taşla iki kuş vurdular.
Hem Türkiye’yi dışa —yani iplerini ellerinde tutan sahiplerine— bağımlı hâle getirdiler,
hem insanları dinimizden soğutmaya kalktılar.
Bugün aynısı yapılmıyor mu?
Türkiye Avrupa ülkelerine İHA/SİHA, Atak helikopterleri, silah satarken bunlar hiç konuşuluyor mu?
Bizi neyle meşgul ediyorlar?
Seksen yıldır size heykel yapmayı çağdaşlık ve medeniyet diye yutturanlar,
bugün Türkiye’nin ayağa kalkmasının önündeki en büyük engellerdir.
Ama inşallah, durduramayacaksınız!
Allah (Celle Celaluhu), size bu Müslüman halkın eliyle yaptırtmayacak inşallah.
Benim dediğim Müslüman halkta vardır; en azından Allah dostları vardır diye umut ediyorum.
—
En derin saygı ve sevgilerimle,
Şair ve yazar Ramazan ÖZELMİŞ
Öncelikle tüm ülkeme onlarca yıldır terör belasını musallat eden, kardeşler birbirini öldürsün, Türkiye geri kalsın diye uğraşan şerefsiz hainlere emperyalistlerin diliyle tünaydın.
Ayrıca terörsüz Türkiye ve büyük Osmanlı hayaliyle de tüm Türkiye halklarına, Türkiye’nin şahlanmasını bekleyen dostlara ve tüm İslam âlemine hayırlı sabahlar.
Hayırlı sabahlar; aşırı Türk milliyetçiliğini elinin tersiyle iten, Türk milliyetçi kesimin, Ülkücü gençliğin tepkisini alacağını, oy kaybı yaşayacağını bile bile bu çok değerli çağrıyı yapan Sn. Devlet Bahçeli.
Hayırlı sabahlar; şehit ailelerinin ve yakınlarının, hatta ve hatta tüm milliyetçi kesimin büyük tepkisini alacağını bile bile bu çağrıyı ilk önce gizliden Sn. Bahçeli’nin diliyle duyuran ve Türk milliyetçisinin, Ülkücü ve Alperenlerin liderine bunu yaptıran, yaptırtan, sonrasında da buna büyük destek veren Sn. Erdoğan, size de hayırlı sabahlar.
Yıllardır hapiste olduğu hâlde, “bebek katili” diye anılmaktansa “Buna gerek yok, ben Kürtlerin, Kürt hareketinin pîri ve lideriyim.” diyen ve “Silahları bırakın.” çağrısına uyan PKK’nın kendini lağvetmesiyle de bunu kanıtlayan Sn. Abdullah Öcalan, size de kocaman bir günaydın ve hayırlı günler.
Terörsüz Türkiye hayaliyle çok yakın zamanda kaybettiğimiz sevgili hemşehrim Sn. Sırrı Süreyya Önder, sana da ve bu uğurda hayatını kaybeden herkese Allah (Celle Celaluhu) rahmet etsin. Mekânınız cennet olur inşallah diyor ve senin de büyük katkılarınla başlayıp devam eden ve an itibarıyla PKK’nın kendisini lağvedip silah bırakacağını söylemesiyle, başta benim gibi bu günün hayalini kuran bazı Kürt kardeşlerimizin hayalinin gerçekleşmesine vesile olan, ölü veya diri olan herkese hayırlı sabahlar diliyorum.
Aslında ramak kalmıştı bu günleri dünya gözüyle görmene. Ama inanıyorum ki senin yattığın toprakta, etrafında pek hayırlı insanlar olmasa da senin yıllardır bir ev alamadığın ve seneler sonra Adıyaman’da ona bir ev almak nasip olduğunda aldığın evinin, biz Kürtlerin eskiden yıkılan hayalleri gibi depremde yıkılmasına, senin ölümünle, sana olan hasretle bir daha evin yıkılmasına üzülmeyecek olan Zeliha annem, sana da kocaman sevgilerimle hayırlı sabahlar.
Nasıl kara bir tarihtir ki bu Cumhuriyet tarihi! Ve kara tarihin içinde, 1983’te Siirt’in Eruh ilçesinde yapılan ilk terör eyleminde, Türkiye ordusunun envanterine kayıtlı silahlarla başlatılan; Doğu ve Güneydoğu’da ağaların, Ermeni kesimin ve Türkiye düşmanı içerideki ve dışarıdaki hâlâ var olan hainlerin desteğiyle 42 yıldır çatışmalarla süren terörün aslında karşılıklı diyalog ile biteceğini, hataların karşılıklı yapıldığını…
Bir zamanlar cahil bırakıldıkları için Kürtlere “Allah’ın kroları” diyenlere, bugün ise Kürtlerin Türkiye’ye ve dünyaya yayılıp okuyup öğrenmesiyle büyük bilim adamları yetiştirmesiyle, “Aslında bu Kürtler de bizim gibi insan ve bizim kardeşlerimiz.” demeye başlayan Jön Türklerine de onların babalarının diliyle “Good morning.” diyorum.
Başaramadınız işte! Dünya tarihi, İslam tarihi ve hatta baştanbaşa düzmece olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca aynı coğrafyada yaşayan, birbirinden kız alıp kız veren; asıl gerçekte ise Müslüman din kardeşleri olan, ırklarının isimlerini oluşturan harflerinin bile aynı harflerden oluşmasıyla doğuştan aslında bir babanın iki oğlu, iki kızı gibi olan Kürt ve Türk’ü kan ile beslemeyi başaramadınız.
Belki her iki taraftan da boş bir sebeple çocuklarını yitiren annelerin duası kabul oldu, belki de şehitlerin.
Ama sonuçta başaramadınız.
Çok fazla irdeleyerek geçmişte olanları hatırlatmamak ve hatırlamamak için sebeplerinin hiçbirini yazmayacağım. Çünkü terörsüz bir Türkiye hayalimin ilk sabahındayım.
Ve nasıl bir kısmet ve talihtir bilmem ama PKK kendini lağvettiğini duyurduğunda bir tek kelime Türkçe bilmeyen rahmetli annemin mezarının olduğu Adıyaman’dayım. O şimdi çok mutludur Allah’ın izniyle.
Biliyorum ki yaşasaydı o da bugün bayram ederdi.
Neden mi?
Çünkü anneler artık askere çocuklarını yollarken kardeşlerinin atacakları mermilerle ölmeyeceğini bilerek yollayacak.
Çünkü bir yiğit Kürt delikanlısı bir Türk kızına âşık olduğunda bilecek ki istemeye gittiğinde kızın ailesi “Ben terör yandaşlarına kızımı vermem.” demeyecek.
Çünkü bir ilkokulu bile okuması çok görülen yaşlı teyzelerim, halalarım, dayı ve emmilerim devlet kapılarında ve hastanelerde hor görülmeyecek.
Çünkü başta Diyarbakır’da yıllarca açlık grevi dâhil eylem yapan annelerimizin çocukları dağa gitmek yerine bir lokma helal ekmek için bölgede yapılacak istihdam yatırımları ile işe gidecek, evlerine hüzün ve kaygı yerine ekmek götürecek.
Çünkü Süleymaniye’de, Kerkük’te, Erbil’de, Münbiç’te, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Batman, Bitlis, Bingöl, Tunceli, Muş, Ağrı, Van, Hakkâri, Şırnak, Cihanbeyli, Haymana ve İstanbul’da, İzmir’de güneş herkesin üzerine eşit şekilde doğacak.
Dersim ve Hani, susmazların dilinden kurtulacak.
Çünkü artık ağıtların yerini kardeşlik türküleri ve oyun havaları alacak.
Hatta Nevruz Bayramı hep birlikte kutlanacak, baharda çiçekler bir başka açacak.
Tekelin her gün hazır sigaralara yaptığı zamlarla birlikte sarma tütün sigaralarını birlikte sarıp keyiften duman tüttürecek tiryakiler.
Çünkü bugün, o günlere en çok yaklaştığımız gündür.
Halay başında bir Trabzonlu horon tepmede, bir Şemdinlili genç ön plana çıkacak.
Belki de İsmail Türüt Kürtçe stranlar, Şivan Perwer Lazca türküler söyleyecek ve Türkiye şahlanıp yıllardır terör için harcanan milyarlar yatırıma dönüşecek.
O nedenle, bu barış sağlanmasın diye çomak sokacak olanlar olduğunda —ki olacaktır— biz de hep birlikte onların gözüne çomak sokalım.
Aşırıya kaçmadan, insanca birlikte yaşamak için Ahmed-i Hânî’nin ve Mehmet Akif’in şiirlerini birlikte okuyup türkü ve şarkılarımızı birlikte seslendirelim inşallah.
Tüm Türkiye halklarını en kalbî duygularımla selamlıyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Şair ve yazar Ramazan ÖZELMİŞ
İşimiz için gidince bir resmî kuruma,
Maruz kaldığım davranışları gidiyor zoruma.
İstedikleriyle kötü kokular geliyor burnuma;
Amiri rüşvetçi olmuş, memuru hırsız.
Köydeki muhtardan tut, ta başkana kadar,
Partilerdeki vekilden tutun liderine kadar;
Hırsızlar tarafından yönetilmek, sanki bu halka kader.
Özel kalemleri rüşvetçi, sekreterler hırsız.
Alternatif diye birini seçtik şu İstanbul’a.
Adam tatilden gelmedi, her günü mola.
İktidardan hayır yok, muhalefeti bela;
Seçilen rüşvetçi olmuş, seçmeni hırsız.
Ölmüş ataları üzerinden yaparlar siyaset,
Vicdanları körermiş, sıfır merhamet.
Enflasyonla boğuşuyor halk ile devlet;
Bakanı rüşvetçi olmuş, başkanı hırsız.
Beş yüz altmış milyar diyorlar, çalınan para.
İBB’de hizmet yok, her günümüz kara.
Bir kitle var ki, körü körüne destek onlara;
Belediye başkanı rüşvetçi, çalışanları hırsız.
Çiftçi ekip biçmiyor, tahıllar ithalat.
Üretim yapan yok ki, durmuş imalat.
TÜSİAD’ın tekeline girmiş bütün ihracat;
İş adamları dürüst olsa da bazı işçileri hırsız.
Pazara gidersin, tezgâh önünde çürük mal yok.
Eve getirip açarsın, bozuklar sağlamdan da çok.
Kilogramda eksik mi var acaba, tartı mı bozuk?
Tüccar haramzade olmuş, esnafımız hırsız.
Üç harfli marketler sürekli fiyat yükseltir,
Devlet market açtı, ucuzmuş gibi onu yüceltir.
Bu nasıl bozuk düzendir, nasıl devlettir?
Müdahale eden hiç yok, meclisinde hırsız.
Algı ile yönetiyorlar Siyonistler bizi,
Sosyal medya ile ahlaksız ettiler milletimizi.
Sinemamız küfürbaz, utanıyoruz izleyemiyoruz dizi;
Yönetmeni ahlaksız olmuş, oyuncular hırsız.
Camiye gidersin, imam doğruyu konuşmaz.
Kur’an okur, kendisi mealden anlamaz.
Sözde dini anlatır, kul hakkını anlatmaz;
İmam var ahlaksız olmuş, müezzini hırsız.
Ahlâk yoksunu idik, pandemi iyice yıktı.
Aşıya mecburen ettiler, damarlarımızı tıktı.
Virüs bitti de yeni doğan çetesi canımızı sıktı;
Doktorlar ahlaksız olmuş, başhekimler hırsız.
Kime anlatam derdim, başımı nereye vursam?
Bütün partiler aynı bok, kimin yanında dursam?
Döviz aldı başını gitti, çöküyor borsam;
Maliye bakanı faizci olmuş, bankalar hırsız.
Bir kitle var ki, ne olsa Atatürk’e şikâyet ediyor.
Mumyalanmış bir meftadan her şeyi bekliyor.
Ben de şikâyetim var: Atam, partin ülkeye zarar veriyor.
Belediye başkanları vurguncu, müdürleri hırsız.
Uyanın ey milletim, hırsızları desteklemeyin!
Atatürk öldü, ondan bir medet hiç beklemeyin.
Seçerken iyi düşünün, hırsızlara oyunuzu vermeyin;
Seçtiklerimiz rüşvet yiyor, bazı vekillerimiz hırsız.
Özelmiş’im der ki: Hırsızlıklar sığmadı şiire,
Tükürün hırsızların yüzüne, evire çevire!
İsyanım var namussuzların kurduğu düzene ve bu devire;
Mısralarda sıkıntı var galiba, mahlaslarda hırsız.
Şair Ramazan ÖZELMİŞ